KHALKEDON’UN MUTFAĞINDAN
YÜKSELEN GÜZEL KOKULAR...
Yaratmanın sırrı,
akla uyan bir reçetesi yoktur. Ona dahil olanla, ondan çıkan arasındaki zamana
dayalı mesafenin herhangi bir formülle açıklanacağını
savlayan, zifiri bir dehlizde kendiliğinden debelenir durur. Tariflerle yol almayan tek unsur olarak
sanatın benzersiz mutfağından yükselen kokuyu, bu yönsüzlükten bir çıkış olarak
düşünmek yersiz olmayacaktır. Sanatçıyı yaratının kucağına iten,
gücünü-kaynağını eksik etmeyen o kutsal mekanda, yer ve zaman bildiklerimizden
muaf kalır çünkü.
İstanbul için sanatın
bu coğrafyadaki en kalabalık mutfağı demek abartılı bir tanımlama sayılmaz; ona
koşanla ondan kaçanın mutlaka bir iz bıraktığı; yer yer kaosun da
eklemlenmesiyle hiçbir tanıma sığmayan malzemesi sonsuz o tuhaf yaratı evreni... Burada sanatçı olmanın,
sanata izlenceyle katılanın herhangi bir kaçış olanağından söz edilemez. Yerle
gök yarılsa gene orada bir yerde “yaratı”ya dair bir şeyler kımıldayacaktır.
Hal böyle olunca da ona zemin hazırlayan, üretime destek/köstek arasındaki
bilinmezi çözerek ya da hiç içinden çıkamayarak dahil olan mekanlar, arka
bahçeler gün geçtikçe çoğalıyor. İçlerinde hangisinin bu katılıma canı gönülden
adını yazdırdığı upuzun tartışmaların odağıdır; ancak gözleri sanata alışmış;
neyin itki neyin çelme olduğunu bilenler bir çırpıda anlayacaktır; Halka Sanat
Projesi, İstanbul’un sıklıkla ötelenen Anadolu , yel değirmenlerine kafa
tutmakla kalmıyor, oradan çıkarsadıklarıyla, sanat yapmak için başka
“ahbaplıklar”a uzak duranların üretimlerine doğrudan destek oluyor. Bir anlamda
sanatçının yaratırken gereksindiği o mutfağı dileyene sunuyor. Kentin sanat
akımının en yoğun olduğu, hatta bir nevi entelijansiya coğrafyası sayılabilecek
“belirli” nefes noktalarını içeren Avrupa Yakası’nda bu türden bir yapılanma
olağan görülebilirken, Anadolu Yakası’nda tek tük hareketlenme çabalarının
dışında bir sayfiye anlayışının asla kırılamadığı o dinginlikte buna cesaret
denilebilir ancak. Kavramla, kavramsal sanat algısının bile henüz oturmadığı
bir ülkede sanatı, kendi kırılmaz izleyici-katılımcı aurasından söküp, şehrin
başka merkezlerine yaymanın cesaretle koşut bir hayranlık uyandırdığını, Halka
Sanat Projesi “neyin peşinde”yi sorguladığımızda fark edebildik. “Biz üç kadın
mesleklerimizin itkisiyle, yıllardır kurduğumuz o hayali gerçekleştirdik”
diyen, bunu derken yaratıcının heyecanına epey yakın bir coşkuyu ifadesinden
gizleme gereği duymayan Zeynep Çelebi, Sezgi Attal ve İpek Çankaya, nasıl bir
savaşa girdiklerinin farkında olup yine de bildiklerinden caymamayı seçmişler.
Sanatçının yuvası kavramını, uluslarası platformda rezidans olarak tanımlanan bir
oluşumu bu şehrin en sakin yakasında, ama yıllardır taşıdığı birikimi bir
aradalık kavramıyla yoğurmuş Kadıköy’de var ediyorlar. Rezidans oluşumu, dünya çapında sanatçı
değişim programlarının en revaçtaki hali şimdilerde ve bu İstanbul’a yavaş
yavaş soluk katmaya, zaten her daim geliş-geçişlere alışık bu kenti biraz daha
aynaya bakmaya itiyor. Yabancı sanatçılar sessizce bu programlar dahilinde
Türkiye’ye geliyorlar, daha sonra kendilerine seçtikleri “yuva”nın mutfağında
üretime katılıyorlar. Ortaya çıkan eserlerin, yaratı alanına yakın, yani aynı
zamanda yaşadığı yerde sergilenmesi fikri buraya gelen sanatçıları cezbeden;
onları üretim süresince buralı kılan bir anlayış. Halka Sanat’ın bunu Avrupa
Yakası’nda değil de görece sakin Anadolu Yakası’nda biçimlendirme fikri, gerekçesini
destekleyen bir adım. Salt, yabancı değişim programı odaklı sanat yürütücülüğü
yapmadıklarını, üretime doğrudan olmasa bile dolaylı yollardan canla başla
katıldıklarını ve bu işi, ana akımın uzağında yapmaya çalıştıklarını
gözlemleyince, sanatın bu ülkedeki yaygın elitist algısı kırılıveriyor. Sanatçıya
yaratı süresince gereksindiği pek çok olanağı veren, buraya geldikten sonra
kendi evinde, kendi mutfağında üretme hissini korusun isteyen Halka Sanat
Projesi ütopik sayılabilecek bir düşün izleğinde ilerlemekte bir an olsun tereddüt
etmemiş. Deli misiniz, neden böyle bir işe kalkıştınız diyecek halimiz elbette
yok. Ama neden doğrudan üretimin içinde değilsiniz, bundan nasıl bir çıkarınız
var dediğimizde, yanıt oldukça naif: “biz yaratı sürecine rehberlik eden bir
eğitimden geçtik, ancak bu ülkede sanat yapmak kadar sanatın gerçekleşebilmesi
için de bir artalana ihtiyaç vardı ve bu bizim düşümüzdü. Halka Sanat,
kollektif üretim yapan, yaşanan alanda üretim yapılması fikrini benimseyen
sanatçılara yaşama, üretme ve sergi alanını aynı yerde temin eden bir fikrin
sonucudur.” Sanatçının özellikle bu coğrafyada üretime geçebilmesi için belli
olanaklara ve o malum “kendine ait bir oda”sına kavuşabilmesi öncelikler
arasında yer alır, salt kadının üretimi açısından bakıldığında durum elbet daha
da vahimleşiyor, ancak burada çok daha ilginç bir resim ortaya çıkıyor. Halka
Sanat Projesi, akademik kariyer yapmaya çalışan ve düşleri için ilk önce kendi
evlerini üretim alanı haline getirip sonradan Kadıköy’deki bu mekana geçmiş üç
kadının muazzam cesaret ve idealizm örneği. “Hiçbirimiz büyük olanaklara sahip
değiliz, ancak bunu gerçekleştirmek için neyimiz varsa ortaya döktük, akademik
kariyer süreçlerimizle eş zamanlı bir yola koyulduk. Sonuçsa tahminimizden daha
tatmin edici oldu” diyor Zeynep Çelebi. Lokasyon seçiminde de bu yakanın
kendine özgü diline, henüz yıpranmamış bir aradalık kültürüne tutunduklarını
özellikle belirtiyor. Kadıköy’de o bildik karşılaşmaların yerine, kendiliğinden
gelişen, her an değişen bir ortamda üretilen eserlerin dili de değişiyor. Yurtdışından
belli bir başvuruyla gelen sanatçı uluslarası sanat fonundan aldığı bir nevi
ödenekle buraya gelip 2 haftadan az olmamak şartıyla kalıp üretim sürecini
kendi yöntemince başlatabiliyor. Buranın kendi kendini döndürebilmesi, sanatçıya
istediği koşulları, malzemeyi sağlayabilmesi için bu ödeneklere gereksinim var
ancak, kar elde etme amacını tamamen dışladıklarını belirtiyorlar. Mekanın
biçimlendirilmesi bile imece usulüyle yapılmış, Kadıköy’de hali hazırda süren
mahalle-esnaf kültürünün desteği alınmış. Halka Sanat, bir sanatçı oteli, ya da
hostel anlayışından, üretimin ve sergilemenin yaşanılan mekanda olması
yaklaşımıyla ayrılıyor. Gelen sanatçılar bir arada üretimlerini besleyebildikleri
gibi, diledikleri gibi kendi atölyelerinde yaşadıkları o inziva halini de
sürdürebiliyorlar. Önceliği, kendini var
etme sürecinde oldukça sancılı bir yol izlemek durumunda kalan gençlere veren
Halka, keskin hatlarla belirlenmiş sınırları, sert ve yerleşik söylemleri
arkasında bırakıyor. Yurtdışına buradan sanatçı göndermeye başladıklarında bu
konuda önceliği genç sanatçılara vereceklerinin altını çiziyorlar. Güzel
Sanatlar Fakültelerine ulaşarak, öğrencilerden portfolyolarını alıp bu süreci
kendilerince hızlandırmak gibi bir amaçla attıkları adımlar, “bize isteyen
herkes ulaşsın” tavrının çok ötesinde gerçekçi bir yöntem oluşturuyor. O
nedenle bu ekibin, sözüne, fikrine güvenebileceği her genç sanatçıya kapısı
açık. Dünyanın bir başka ucunda, bir anlamda mobil üretime destek veren diğer
rezidans ve trans artist programlarıyla dirsek teması kurdukları sürece,
sanatçıların Halka’nın mutfağına yolu düşecek gibi görünüyor. Tipik bir galeri
mantığına göre kolektif ve mobil üretim açısından, yeni fikirlere ve onların
sahiplerine bir tanışıklık, bilinirlik, tanınırlık gibi kriterleri sorgulamadan
yol açan Halka Sanat Projesi, Türkiye’de yepyeni oluşumların varlık
gösterdiğinin bir kanıtı. Sanat yaparak yaşamda kalmak gibi bir hedefi olanın,
ütopik ve yorucu serüvenini, çok da imkansız görülebilen “başka dünyalar”
tanıma fırsatını da vererek destekleyen ekibin gerçek cesaret ve başarı örneği
olduğu söylenebilir. İzleyiciye ulaşabilme hazzına varmak kadar yaratı
sürecinin tüm sancılarını, heyecanı kadar çaresizliklerini de kapsayan mutfağı,
kendi özel ve sıklıkla doğaçlama tarifleriyle üretmeye hazır hale getiren Halka
Sanat Projesi, özellikle, meselesi olan genç sanatçılara Kadıköy’e bir kez daha
uğramaları gerektiğini hatırlatıyor.
Halka Sanat’ın Aralık ayı etkinlikleri arasında Slobodan
Dan Paich ve Lucy Staggals adlı iki sanatçının çalışmaları yer alıyor.
aysesaglam81@gmail.com/
perikmaz.blogspot.com
http://www.halkaartproject.net
2 yorum:
makanı olmayan ölüm ayrıksılığı gibi bu anlamsız soğuma ve kapanış ..
buradaki yazıyla bağıntısı nedir? her boşluk,doldurulsun diye değildir aslında. ama yakınmak ve tutunmak için çaresizce çabalamanın karşılığı ille de sözler değil mi sn batum
Yorum Gönder