17 Nisan 2013 Çarşamba

23.03.2013 cumartesi YURT KÜLTÜR'de yayımlanan TOMRİS UYAR YAZIM...



  TOMRİS UYAR İÇİN BİR YAŞ GÜNÜ
  O yine yaş değiştirdi ve bu anı müjdeleyecek bir şiir eksik kaldı. İsim verdiği onca hayatın; nesnenin birer hikayeye dönüşmeyi beklediği yeni bir yaş dönümünde Tomris Uyar, bir kez daha aramızdan ayrılışının değil; yokluğunun ağırlığı gereğince ölümünün göz ardı edileceği, olanca tazeliğiyle bir bahara uyandı. Söz konusu Tomris Uyar ise sözcükleri özenle seçmek gereğini;  en ufak yüceltmede derhal kendine gelme refleksini  anımsatır. Yaşamına hayranlık duyulabilir belki ama anlatılarındaki çağ yangınlarını biraz olsun kavrayanı, “yaşamaya devam etseydi, keşke bizimle olsaydı” demekten men eder. İstediği gibi yaşadığından olsa gerek, uzun; sonsuza sevdalı bir yaşayışa methiye düzülmesine olanak bırakmaz. Nedense ölüm anmalarında değil de yaş günü kutlamalarında adının geçmesi tesadüf değildir. Geride bıraktığımız 15 Mart günü, Tomris’in 72. doğum günüydü ve yine bir yaşamın sonsuza devrinin bıraktığı izlerle nasıl mükemmel şekilde sürdüğünü anımsattı bize.
  El yordamıyla kavranan hayatın incelikli bir klavuzu olarak da okunabilecek Gündökümleri onca sene sonra bile güncelliğini koruyor;  yeni durumlar ve hikayaler;  hatta yerine ne koyacağımızı bilmediğimiz kayıplar için de başvurulabilir olma niteliğini de sürdürüyor. “... Çünkü zamanında yeteri kadar tanımadığınız bir kişiliğin sonraki yokluğunu benzer-kişiliklerle dolduramıyorsunuz.”  dediği Gündökümleri’nde Tezer Özlü’nün ölümünden sonra, onun yokluğuyla ne yapacağı konusundan söz eder.  İnsanların onları anımsayan en son kişinin yitimiyle sonsuz bir unutuşa  yenik düşeceği öngörüsüne sıkıca tutunup, Tomris Uyar algısının hep “yeni” kalarak her yaş dönümünde bir sonraki nesile aktarılması ritüelini, yaş değiştirme törenine yetişen şiirin yerini aldığını varsayabiliriz. Elbette yaş gününde hediye sorunsalını ortadan kaldırmak için eşe dosta “hünerleri/yetenekleri” el verdiğince bir şeyler yaratmalarını söyleyerek, yaş almak, yaş gününde uçucu sözlerle kutsanmak meselelerini  de kendisinden uzak tutma yönetimini bulan da Tomris Uyar’ın ta kendisidir. Bu, Tomris zekasıdır ve az görülebilir örnekleri düşünülünce yer yer ürkütücü bile sayılabilir. Karşısındaki kişiye yeri geldiğinde seçtiği mesleği sorgulatan, ağızlarından çıkan her cümleyle yüzleşmek zorunda bırakan,kadınlarla dost olmak konusunda ille de seçici ve sert çıkarsamalara varan, kendi adlandırmasıyla bir “uyumsuz”dur O.  Olacaklara önceden hazırlıklı, kontrolü kaybetmeyi sevmeyen karakteri  öykü evreninin dilini etkilemiştir. İçkiyi, güzel içmeyi yaşamaktan ayırmadığı halde esrime ve sarhoşluk onun için söz konusu bile değildir. “Bağımsız tiryakilik” olarak adlandırdığı durumunu açıklarken, hiçbir insana ve zevke tutsak kalmamanın insanın kendi özsaygısıyla ilişkili olduğunu vurgular. Onunla ilgili anılarda meyhaneler, keyifli dost sohbetleri, büyük kalabalık sofralar, içine çiçek ya da kiraz attığı votkası  yer alırken, bir kez olsun kendini bırakma,sarhoş olup “dağıtma” halinden söz edilmez. Bu, Tomris Uyar’ın yaşamdaki imzası; kontrollü iletişim biçiminin ve ustalıklı mesafesinin bir ipucudur.  Son cümlesini düşünerek yazdığı öykülerinin kaynağını da yaşama karşı bu tutum besler. Tomris Uyar, yaşama sevinçlerini sahiplenen onu övgüleyen biri olmadığı gibi öykülerinde ödeşme vurgusunu bir an olsun geri çekmeyişiyle farklıdır. Hiçbir söyleminde okuru ikna etmek, ona sevimli gözükmek çabasına yer vermeyişi onun bu uyumsuzluğunu çağrıştırabilir. Ne var ki Tomris Uyar okuyucusu, mutlu sonlara ve umutlu yarınlara kolayca ikna olmaktansa, içinde nefes almanın dahi güç geldiği öyküleri  yeğler. Ne kadar keskin olursa olsun hiçbir zaman yakınmaya yer vermeyen, koyu umutsuzluklarla dolu bile olsa içinde ince duyuşla kavranabilecek o yaşama sevincini koruduğu güncelerinde ise,yine  okurunu kandırmak yerine yüzleşmesi zor gerçekleri ilk söyleyen  O’dur. Günce tutmanın tanıklık etmek, kaydetmek anlamına da geldiğini bildiğinden, giderek yozlaşan iletişim biçimleri arasında bunun giderek yersiz hatta can yakan bir eylem olduğunu yazar ve bu neredeyse artık yazmayacağım demektir.  
 Doğumu kışa dönük bir bahar başlangıcına tesadüf etse de o dostlarının ve tutkulu Tomris Uyar okuyucusunun algısında sıcak yaz akşamüstleriyle yer etti. Ondan söz ederken, ona dair bir cümle okurken az sonra bütün pencereler açılacak, içeri deniz kokuları yayılacak gibidir. Hüzünden çok her an coşkulanmaya; gitmektense yeniden doğmaya  dönük yüzü bundandır. Mutfağını hep yazı anımsatsın diye turuncuya boyayan ve “evinde hiç güneş batmayan kadın” olarak anılan da Tomris Uyar’dır, o yaz akşamı bir anda bütün patlıcanları kızartıverdiğinde içinde bir yer sağalacak diye umutlanan da.  Edip Cansever’in “deniz üstlerinden gülücükler toplayan” tanımlamasının dosdoğru yakışması tesadüf değildir; Tomris Uyar algısı, içinde deniz kokusunu taşır. Öykü kişileri de etkilenir bu durumdan. Yaz ve deniz imgesinin yer almadığı anlar, kötücül hatta neredeyse lanetlidir. Oysa yaz gelir, bütün karanlıkları def eder, pencereleri açar ve deniz kokusunu içeri alır. Suyu sevmeyenlerin korkacakları bir şey vardır diye düşünmesi, öykülerindeki kötücülleri suyla mesafeli ve ondan uzak kişiler olarak biçimlemesi de bu algısının sonucudur. Suyun olmadığı yerde her türlü kötülük kolayca üreyebilir; zayıflıklar çaresizlikler artar. Yakın dostu yazar Füsun Akatlı’nın “söylediğiyle yaptığı bir” diye tanımlaması bu ilintiler bütününün altını çizer.
 “Yazmazsam belki ölmem ama sürünürüm” diyerek kendi içinden geleni yapmaktan öte bir şansı olmadığını defalarca tekrarladı Tomris Uyar. Yazarlığı boyunca çevirileri dışında sadece öykü yazmaktan bir an olsun vazgeçmeyişi, roman konusunda baskıları yola çıkışındaki netlikle geri çevirişi yeldeğirmenlerine savaş açmanın da ötesinde konumlandırılır. Yazar olarak yaşamda kalmanın, şair bir eşle tutkulu zorlu bir evliliği yürütürken, anne-yazar-ev kadını-sanatçı-eş-Tomris adlandırlamalarının hiçbirini hariçte bırakmadan, aynı anda kendi yöntemiyle sahiplenerek yaşamanın neye benzediğini gündökümlerinde “yakınmadan” hatırlatır sıklıkla. Yemek yaptığı yerde yazan, özel bir çalışma odası takıntısı olmayan, her yerde üretecek gücü bulan Tomris Uyar, hayatı hiç ıskalamadan, dilediğince yaşamaya da devam eder. “Çalışma ortamı sorulduğunda, bilmem dedim her yerde. Postacı gelir, çocuk su ister, konuklar ansızın bastırır, ben o arada çalışırım işte.”  Çevirisine ruh kattığı, bir anlamda o ruhu aslında zaten bölüştüğü Virginia Woolf’un “kendine ait bir oda” söylemine karşın ne ironiktir ki Tomris Uyar hiçbir zaman o odaya sahip olmadı. Bu bir seçim sayılabilir. Ya da bu talep ve beklentiyle yitirilecek bir tek anı bile değerli kılacak o üretimi her yerde yapabiliyor oluşunun doğal getirisidir. O anne ve eş olmayı sanatının engeli olarak diline dolamaktansa durmadan üreten kadın olmayı yeğledi. Öyle ki Türk Edebiyatı’nın üç önemli şairine ilham perisi olan;İkinci Yeni’nin Kraliçesi Tomris’tir. Konuklarını geniş sofralarda ağırlayan, patlıcanları kızartanla  İlhan Berk’in “sen sokakların kızısın. Dünyayı durmamacasına dolaş, anlat”  dediği aynı kadındır. Sahiciliği biraz buradan gelir; en çok da sözünü bir an olsun gizlemeden söyleyişinden.
“....gizlenmeyenler yani, gözden çıkanlar, vericiler; sağlıklarını umursamayanlar, aşırılıktan korkmayanlar, soğuktan kaçmayanlar, rüzgârda hırpalananlar, bozkır güneşine katlanabilenler, kendilerini sürüp gitmesi gereken bir soy değil, doğada bir birim olarak görebilenler; beden harcayıcıları. Başka türlü davranamayacakları için o türlü davrananlar, inançlarını bedenlerine böylesine sindirenler, evlerine sığınılabilir arkadaşlar, anneleri, kardeşleriyle. Yazma işini sancılı, kutsal kılan okurlar, aşka dönüştürenler."   Alabildiğine uyumsuz ve sevgi sözcüklerini gelişi güzel kullanmayan, kendini tanıtmak istediklerine çekimine girmekten başka şans bırakmayan, Tomris Uyar, hakkındaki “en gerçekçi değerlendirmeleri bakkal çıraklarının, yayınevlerindeki düzeltmenlerin, inine çekilmiş kabadayıların, komilerin ve deniz insanlarının yapacağını” özellikle vurgularken, izleğinden de olsa onu tanımaya çalışanlara bir ipucu verir: O, dillerinden anladığı kediler, nadiren de olsa onayladığı birkaç kadın dostu, yaş gününe bir şişe rakı ve şiirle, ya da yeni çevirdiği kitabıyla gelen meslektaşlarının dışında bir dünyanın içinde de varolmuş, oralarda Tomrisce izler bırakmış, bitmek bilmeyen ironisiyle trajedinin hakkından gelmiştir. Ondan geriye, onca yıkıma rağmen iç sağaltan çağrışımlar; bir yaz akşamüstü açık pencereden sokağa taşan kokular ve sesler kalmıştır. Denizin dolup taştığı ve iyi yaşamanın parlak bir zekadan muaf tutulamayacağını imleyen Tomris Uyar 72. yaşında, bir an olsun yaşlanmadan “gündökümleri”ni yazmaya devam ediyor.  
                                                                                               Ayşe Sağlam



Hiç yorum yok:

düş zaman peşime

düş zaman peşime
sadece ikisi kaldı hayatta.bu fotoğraftan kalan;soluk almayı beceren iki kişi.diğerlerinin terkine inat,yaşamda direten iki kişi.hangileri ölüme bakıyor...hangileri hayatta diretiyor...hangileri yas bıraktı hangileri acı parçalarını süpürür hala...

her şey

her şey
onlarsız yaşanmıyor...sanal beyinlilere,sokakarası uyuşuklarına,vakitsiz yığınlara inat hem de

zaman ki sonsuzdur

zaman ki sonsuzdur
yaşamım boyunca içimi kemirttiniz.evlerinizle.okullarınızla.iş yerlerinizle.özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. ölmek istedim dirilttiniz.YAZI YAZMAK İSTEDİM AÇ KALIRSIN DEDİNİZ.aç kalmayı denedim serum verdiniz.DELİRDİM.Kafama elektrik verdiniz.ben bütün bunların dışındayım.

sylvia plath çizgisi

sylvia plath çizgisi
kalbimin sızısı...hiçbir şeye benzemeyen.herkesten kıskanır gibi sevdiğim...

tezer&deniz

tezer&deniz

tomris uyar...inceliklim,açık sözlüm,erken yitenim

tomris uyar...inceliklim,açık sözlüm,erken yitenim
Yoz bir toplum düzeninde yaşamaktan usanıp yaşamlarına son verenlere, üstlerine gaz döküp kendini yakanlara, hasta gözüyle bakıyoruz. Onları ruh hastası saymakla, insanın insanca yaşamak hakkına, insan olarak yaşayamıyorsa, yaşamı dışlama hakkına tepeden bakıyoruz. İnsan yaşadığı toplumdan utanç duyduğu için pekala canına kıyabilir, inanıyorum buna. Böyle önemli bir kararın arifesinde, öteki kararlardaki bocalamalara da yer yoktur üstelik: kaldırım kirlense de olur, banyo kanlansa da, çocuklar korksa da, dostlar üzülse de. Bu tür incelikler, kaygılar çok geride kalmıştır.

deniz bilgin

deniz bilgin
sessizce yittin; sesini duyan????

FURÛĞ-İ FERRUHZÂD

FURÛĞ-İ FERRUHZÂD
"Tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir seni kendinde tekrarlayarak çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek" ne çok var yitenlerden..ne de güzeldin.ne büyük sözleri fısıldadın gecenin kulağına.duymamanın hazzına kapılmış lal kalabalıklar arasında elbet var ışığını koklaya koklaya izinden gelen birileri

.....

.....

ZELDA NİLGÜN MARMARA nil'de gün ansızın battı.k.İ

ZELDA NİLGÜN MARMARA nil'de gün ansızın battı.k.İ
ey iki adımlık yer küre!senin bütün arkabahçelerini gördüm ben

selçuk baran

selçuk baran
haziran'dır,Arjantin tangoları'dır..kimselerin adını zikretmeyip hayata küstürdüğü sözcüklerin en güzel ustasıdır.erken çekip gidenlerdendir.az kaldı bitiyor derken bir bir önünde ölüm penceresi açılmıştır..sevdiğimiz ne kaldı...kim ellerimizi tutacak korkudan buz kestiğinde.kitapları basılmaz,sahaflar o "adam"ı tanımıyorum der...kim, peki kimin vicdanı sızlar?

Die Verwandlung