Vicdan ne demekti
Soeur? Yaşadığımız hayatın provası tüm kutsaniyetin kollarında olup bitmiyor
muydu? Baskının ve korkunun diliyle cehennem, kutsal kitaplarda yazanın aksine
tam da şurada yanıbaşımızda başlıyor. Korkunun kölesi olanlar, en büyük vicdansızlara
dönüştüyse söyler misin kutsal Meryem, sen ne diye bir oğul yitirdin?
Denis Diderot’un zaman aşımına asla uğramayacak eseri Rahibe’nin
akla düşürdüğü her şey, şimdinin ve belki çok sonranın hiç çözülemeyecek yegane
meselesine dokunuyor: vicdan!
Vicdan sonradan edinilen bir şey olmadığı halde, zamanla ve
korkuyla yok edilebilir hissini tüm kitap boyunca okurun aklına kazıyor
Diderot. Bir meleği şeytana ustalık edebilecek hale getiren; tüm insanlığın
kalbin karasında lekelenebileceğini anlatan muazzam bir öğretiyi, bir
rahibenin, kutsaniyetle çevrili duvarlar gerisindeki çığlığından aktarıyor
okura. Başından beri vicdan sınırlarını zorlayan, yerinde olsam bir saniye
dayanamazdım dedirten azaplar karşısında kimselere duyuramadığı sesin gerisinde
Sainte Suzanne, okurun kalbine yerleşiyor. Ancak tüm okuma boyunca tuhaf,
nedeni belirsiz bir çok vicdani hesaplaşmanın ardında Suzanne gerçekten masum
mu dedirtmeyi de elden bırakmıyor. Şeytanın melek maskesini ne zaman, kime
takacağını hiç bilmediğimizi anlıyoruz. Bir insan bunca azaba, sadece “iç sıkıntısı”
yüzünden katlanabilir mi? Ya da özgürlüğün bedeli sayılabilecek tüm o kahırlara
“burada çok sıkılıyorum” diyen bir insana ne kadar güvenebilirsiniz? Diderot
durmadan ters köşe sayılabilecek hikayeler bırakıyor okurun aklında. Bir sayfa
boyunca lanetler yağdırabileceğiniz şeytan, aslında yanı başınızda taşıdığınız
dostunuz çıkıveriyor. Belki de en silik, en gölge karakterleri vicdanı komple
sahiplenmiş saymak yerinde olabilir. Diğerleri değişken çıkarlar uğruna en
vazgeçilmez dediklerinden bir anda sıyrılabiliyorlar.
Bu aslında hayatın kocaman bir özeti sayılabilir. En güvendiğiniz
yerde şeytanı besliyor olabilirsiniz, en güvendiğiniz insan bir anda size
bildiğiniz bütün iyilikleri unutturacak; cehnnem azabını kendi elleriyle ikram
ediyor olabilecek kişidir. "Bir insanın
sağlığını ve zihnini perişan etmek için ne yapılabilirse yapmaya başlamışlardı;
zalimlikte öyle ustaca şeyler yapıyorlardı ki bunları ne kadar düşünseniz
bulamazsınız" düşünüldüğü halde yanıtı asla bulunamayan şeydir
vicdan. Cehennem ya da kabir korkusuyla sindirilen bir ruha, korktuğu şeyin ta
kendisi olduğu söylendiğinde bile durdurulamayan kötülüğün hiçbir dilde ve
dinde karşılığı bulunamıyor. Kaldı ki bunların yaşamın içinde her yerde gezinen
öylesine insanlar olduğunu düşünmek korkuyu çoğaltıp, sinik bir pasifleşmeyi de
beraberinde getiriyor.
Bu anlamda Diderot’un “Rahibe” si yeniden basılmayı bu
dönemde gerçekten hak ediyor. Her dönemde ille de bir karşılığı bulunabilecek
bir okuma sunuyor Rahibe.
(Engin Yayıncılık 3.baskı Kasım 1997 Türkçesi Adnan Cemgil)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder