bir yaradan; kemikleşmiş sancıdan aşağı.. yokuş aşağı...dipsiz hazların sonundan geçip hiçbir yere varmayacağını bilerek yürüyenlerden öğrendiğimiz...karmakarışık, kan tutan çocuklar, kimseye emanet edilemeyen acılarıyla bağır- çağır... bir yer vardı hep gidilen; acıyı ve kahrı saklamaya gerek duyulmayan.
adı yok şimdi. unutulmuş!
biz uydurmuşuz! demeye dilin varmadığı..
yaralar dökülünce altı bembeyaz..ten daha kutsanmamış yenileriyle. kendini kusmuyor, rengi hayat karası olmamış henüz. çok korkan çocuklar çörekleniyor orta yerine hikayenin. gerisini anlatmak zor iş. susup kalmak dilin yaraya değmesi...Tuz tadı: ince-kesif-öksüz
adı bilinmeyen ya da unutulmuş gibi yapılan o yerde şimdi atlıkarıncalar dönüyor. bazısı içlemiyor oyunları, tıpkı şimdiki gibi. "çocukça" diyor ya da en iyi bildiği gibi "boşver"le geçiştiriyor kendi beyaz kabuk altı hikayesini.görünmezle bilinmez arasında yokuş aşağı düşen; düştüğü yerde "bu bir rüyaydı/ ben iyiyim" diyebilen koca insanlar oluyor. aklını tavan arasında toza teslim edip akıllandım oyununu oynayan.
oysa düşendik, düşerken yaraların yenilerine yer açan...
3 Ağustos 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
10 yorum:
bu bi tesadüf mü bilmiyorum, yorum yazmak için tıkladğım ve şarkı başladı:) şu an winampımda sezen, yarası saklımı söylüyor.
"bir kırık gençlik hikayesi..."
bu rüyaydı diyemeyenler, bu rüya için ağıt okuyor belki. sanırım sanatçı da böyle olunuyor.
unuttum derken aslında unutamadığını söylüyorsun tıpkı sezen gibi...
"üzerime hatıran yağıyor..."
Çok güzel ..
Gerçekten.
unutmanın nasıl mümkünsüz bir yalan olduğunu, hatta hiçbir yalana benzemeyecek kadar kendini bağırdığını biliyorum.kendimizi kandırma oyunlarında nasıl gülünç bir tuzağa düştüğümüzü de...bazen yalan söylemek gerekiyor ama ruh soğusun diye. hep aynı yaraya bakılmıyor..
unutulmaz ki zaten hiç, sadece daha az hatırlanır, hepsi bu...
bir sanrıdan içeri uzatıp başını, gördüklerinin dehşetiyle geri çekilmek neyse..
blogumu aniden kapatmak oydu, içime bakınca..
ama şimdi, kendi karşıma dikildim, kendimi vazgeçirdim..
senin bana yazma cesareti verdiğin günün hatrına
ve o güzel yazıların.. buradayım..
bunları duymak, yazının boşlukta yitmediğinin kanıtı oluyor.sözcükler bir şeylere değebilidiği yerde tam anlamıyla özgür...teşekkür ederim
çok teşekkürler. yaşıyor gibi yapmakla kalmakta diretmek arasındaki uçurumu görünür kılan bir yüzleşmenin sevincine ortaklık için...
o sevinç en önce buranın yapraklarında açtı efendim..
bir de garip bir şekilde tezer ve aslı'dan söz ettiğimiz bir günün gecesinde onlara sayfanın bi köşesinde yeniden rastlamak.. rüya gibi geldi!
tesadüfler,çağrışımların ve anlık-bir çakımlık anımsamaların lütfu gibi bazen...
Yorum Gönder