29 Nisan 2010 Perşembe

adı daha sonra...

...karanlıktı...
Bahar gelmeyecekti. Söylenti soğuk dillerden yayılmıştı. İkna edilmiştik.
Düşler ertelenmiş, geceler yarını kolaylaştırmak için hızla ve esrimişlikle yaşanır olmuştu.
Sen yoktun...Adın aramızda dolanmıyordu. Nasıl olurdu; buralardan gelip geçeceğini kim bilebilirdi? İhtimallerden sınıfta kalmıştık. Gerisi deli saçmasıydı. Deliydik ama cümlemizde yeri yoktu.
"Gemi" demişti içimizden biri. Koyu kahvenin dibinde öylece kımıltısız duran bir "gemi"...
"-Uzak ve zeytin kokan mevsimler gelecek. Geminin biriyle hem de!"
Gülüşmüştük. Beklentisiz yüzlerde en çaresiz olana gülmek kendi yaramızdaki tutsaklığı sağaltıyordu. Halimiz giderek tuhaflaşıyordu. Sokaklar, gece yarıları, imgeler ve simgelerden bir dil...bitimsiz yaralı kahkahalar. Kimseye anlatmama sözü veriyorduk. Anlatılmayacak gibi de değildi. Kocaman adamlar, pelerinleriyle örttükleri yalanları geceye soyuyorlardı. Onların kanatlarında güvençsiz ama esriktik. Gülmekten yoruluyorduk, için için ağlayan söylenceler arasında. Ve biraz sonra unutulacak o gemi masalıyla...
Bilmediğim ama bütün ömrümü konuşturan bir dil, çok uzak melodilerden birinde seni anlatıyordu. Sen gemideydin, son gemide...Beklemekten cayıp gidenlerin tufanında biraz buz ve tozdum. İnat etmiştim. İnanmak oyunumdu. Kahve kokusu burnumdayken hala ve bir pelerinin ardında giderek yitirmişken belleğimi, beklemekten başka uğraşım da yoktu. Oysa buna inanmaktansa ölmeyi yeğlerdim. Konuşamayıp, yazamayıp sadece bedenime sızan ışığın insafında sana tüm düşlerimi, kalbimi susarak anlatacağıma inanırsam ölebilirdim.
Aramızda, tüm beklentilerin bir ölüm fermanı gibi kımıldadığı; az sonra gözlerini kapayacak olanın kalan tüm coşkusuyla yaşama asıldığı ve her şeyden daha tuhaf bir çağ başladı. Gözünü yola çevirdiğini görmemek, ya da kalan zamanın bir nefes gibi soluduğunu duymamak için içime çekiliyordum sık sık. Bir gemi bekliyordu.
Senden önce, yani gemilerin yangın çıkarmak için gelişinden az önce bir adama, gecenin en arsız yerinde zeytin ve sihir kokan o ülkeden söz etmiştim. Dillerinde yiteceğimi bilense bir başka çocuk yüzüydü. Kimse şaşırmadı gelişine. Herkes geminin varlığıyla irkiliyordu. Göklerin oyunuydu kimine göre. Ama sen çağırdığım bütün seslerdin onlar için. Adam gemilerden ve zeytinlerden söz etti. Sen henüz kendi sularında uyuyordun. Her şey usulca sana hazırlanıp, sen olmak için yenilenirken ben vazgeçip gidilebilecek en uzak yeri arıyordum.
Zeytin kokularından, bütün köklerinden kopup, buz ve limona bulanıp geldin. Bir gece elinde buz, limon ve ben oldu hayat. Bütün iklimleri, bildiğim dilleri arkada bırakıp, son kez yazmayı bile göze alıp sana vardım.
Kahvenin dibinde ömrüm kımıldıyordu. Peki ya sonra? Sonra ne olacak?
Sorduğum her sorunun yanıtında artık adın kımıldıyor. İnanırsam öleceğim. Pelerinlere bulanıp unutmak istiyorum. Bir dal uzanıyor...Gitmek diyor..

1 yorum:

Ayşe Marika Sağlam dedi ki...

mucizeler ve kahramanları...yüzler değişir harfler kutsanır birbirine bulanıp..ama kahraman hep aynı..bir türlü ete kemiğe bürünmeyen..biraz renkten biraz düşten biraz da anılardan..bütünden hep biraz eksik

düş zaman peşime

düş zaman peşime
sadece ikisi kaldı hayatta.bu fotoğraftan kalan;soluk almayı beceren iki kişi.diğerlerinin terkine inat,yaşamda direten iki kişi.hangileri ölüme bakıyor...hangileri hayatta diretiyor...hangileri yas bıraktı hangileri acı parçalarını süpürür hala...

her şey

her şey
onlarsız yaşanmıyor...sanal beyinlilere,sokakarası uyuşuklarına,vakitsiz yığınlara inat hem de

zaman ki sonsuzdur

zaman ki sonsuzdur
yaşamım boyunca içimi kemirttiniz.evlerinizle.okullarınızla.iş yerlerinizle.özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. ölmek istedim dirilttiniz.YAZI YAZMAK İSTEDİM AÇ KALIRSIN DEDİNİZ.aç kalmayı denedim serum verdiniz.DELİRDİM.Kafama elektrik verdiniz.ben bütün bunların dışındayım.

sylvia plath çizgisi

sylvia plath çizgisi
kalbimin sızısı...hiçbir şeye benzemeyen.herkesten kıskanır gibi sevdiğim...

tezer&deniz

tezer&deniz

tomris uyar...inceliklim,açık sözlüm,erken yitenim

tomris uyar...inceliklim,açık sözlüm,erken yitenim
Yoz bir toplum düzeninde yaşamaktan usanıp yaşamlarına son verenlere, üstlerine gaz döküp kendini yakanlara, hasta gözüyle bakıyoruz. Onları ruh hastası saymakla, insanın insanca yaşamak hakkına, insan olarak yaşayamıyorsa, yaşamı dışlama hakkına tepeden bakıyoruz. İnsan yaşadığı toplumdan utanç duyduğu için pekala canına kıyabilir, inanıyorum buna. Böyle önemli bir kararın arifesinde, öteki kararlardaki bocalamalara da yer yoktur üstelik: kaldırım kirlense de olur, banyo kanlansa da, çocuklar korksa da, dostlar üzülse de. Bu tür incelikler, kaygılar çok geride kalmıştır.

deniz bilgin

deniz bilgin
sessizce yittin; sesini duyan????

FURÛĞ-İ FERRUHZÂD

FURÛĞ-İ FERRUHZÂD
"Tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir seni kendinde tekrarlayarak çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek" ne çok var yitenlerden..ne de güzeldin.ne büyük sözleri fısıldadın gecenin kulağına.duymamanın hazzına kapılmış lal kalabalıklar arasında elbet var ışığını koklaya koklaya izinden gelen birileri

.....

.....

ZELDA NİLGÜN MARMARA nil'de gün ansızın battı.k.İ

ZELDA NİLGÜN MARMARA nil'de gün ansızın battı.k.İ
ey iki adımlık yer küre!senin bütün arkabahçelerini gördüm ben

selçuk baran

selçuk baran
haziran'dır,Arjantin tangoları'dır..kimselerin adını zikretmeyip hayata küstürdüğü sözcüklerin en güzel ustasıdır.erken çekip gidenlerdendir.az kaldı bitiyor derken bir bir önünde ölüm penceresi açılmıştır..sevdiğimiz ne kaldı...kim ellerimizi tutacak korkudan buz kestiğinde.kitapları basılmaz,sahaflar o "adam"ı tanımıyorum der...kim, peki kimin vicdanı sızlar?

Die Verwandlung