okuyamayacak olanın güzel hatırasına....
o nasıl geri dönülür bilmiyor...artık hatırlamıyor galiba.aylar içte bir yere sokuldu.bir yüz kaldı avcunda.belli belirsiz.kesik kesik soluyan...
bildiklerinden habersiz...aklından geçenlerden korktuğu.ilk anı, neyle geldiğini bir kahve falından anımsıyor yalnızca.sürreal bir kovalamaca bu.suya çizilmiş bir yüz.uzak yollardan, çok tanıdık bir iklimden düştüğünde sokağımız buzdan arınmamıştı daha.
selamlayıp geçtiğinde bilmiyordu,söylediği tek kelimeyi anlamadığını...baktığı yerde, yeni kurtulduğu ve hala izleriyle-isleriyle dolu olduğu bir yangın, baharla iyileşecekti. baharın ardından kavurucu yaz, gideceğini söylediğinde başka bir yangının "yabancı" habercisi...
"geri dönelim,eskiden nasılsak öyle kalalım" denir mi,başka dilde başka bir duyuşla?
gemilerle mi geldi gerçekten yoksa gemiler hep oralardan gelirdi diye mi inanıverdi? o bunu "ben seni görmüştüm" diyenin sesinde ıslık gibi duyduğunda anlayamazdı. konuştular çok susarak,çok anlatarak..yalansız en güzel,en tuhaf şeydi bölüştükleri.doğruluk cesaret isteyen bir kapıydı aralarında.aynı mevsim, aynı sözcükler başka dilde...
açık pencereden yaz sıcağına paralel kesikler atan rüzgar sokulduğunda, ay'la sevişen bir kadın, yolculuğundan korkan bir adam, artık yazgısına razı gelmekten esrimiş bir başka kadın konuşuyordu.üç ayrı dilde.aynı cümlelerle. gemiler gitmeye başlıyordu.liman limandı.ortak kelime bulundu.gidilecek ve döngü kendine benzeyecekti.oysa..ama...cümlede yersizdi.herkesin bildiği cümlelerden sakınılmalıydı...
-sen giderken ben ağlamayacağım..
-ben giderken arkama bakmayacağım.
sözler verildi..gülümsetecek tek yalandı bu aralarında.acıyı enine bölen...
"evden çok çok uzakta annesiz çocuklardı"annesine doğru yola çıkacaktı.ardından uyanan son kadına.zaman geri sayımda,boğuk seslerle dokunuyordu saçlarına.kokular karıştı, sözler verilmedi bir daha.ışığa tutulunca mor renkte ışıyan bir cam,elini sıcak tutsun; saçları öylece son anda iliştirilmiş bir heykelcik onca anıyı hep akılda bıraksın diye alelacele tıkıştırıldı çantaya.o büyülü dans,acı veren son görüntüye evrildi.birileri daha vardı.gözdeki yaş,sesteki çatlamayı örtpas edecek dostlar girdi araya.artık geceyarısı sokakları, yepyeni hayatlar,esrimenin binlerce yolu geri dönüş yolunu hatırlatmak üzere yola serpilenden ibaretti.
acıyarak denize karşı dans eden adamlar, yabancı akrabalıkla yasa eşlik ettiler..tuhaf sözler kaldı,okunmasız el yazıları sayfalardan taşan...
bir kadın uyandı o sabah.rüzgar yaza yenik düşmüş, kış hesaplaşmasını beklemek üzere gemileri sayıyordu.mavisi belirgin bayraklı olanlara fısıldıyordu.
başka dilde,kimselerin anlamayacağı hikayeler kaldı gölgeler gibi,ayakizleri kadar.
yağmurlar başladı sonunda.kış çığlık çığlığa soludu üç kere.şarkılar geceyi sımsıkı tuttu hatırda. boğazın ışıklarına acıyla son kez bakmak ne demekti.gitmek peki..giderken kalanı yolcu etmenin hangi cümlede yeri olabilirdi?