16 Ekim 2010 Cumartesi

apopse...


okuyamayacak olanın güzel hatırasına....


...back to how it was

o nasıl geri dönülür bilmiyor...artık hatırlamıyor galiba.aylar içte bir yere sokuldu.bir yüz kaldı avcunda.belli belirsiz.kesik kesik soluyan...
bildiklerinden habersiz...aklından geçenlerden korktuğu.ilk anı, neyle geldiğini bir kahve falından anımsıyor yalnızca.sürreal bir kovalamaca bu.suya çizilmiş bir yüz.uzak yollardan, çok tanıdık bir iklimden düştüğünde sokağımız buzdan arınmamıştı daha.
selamlayıp geçtiğinde bilmiyordu,söylediği tek kelimeyi anlamadığını...baktığı yerde, yeni kurtulduğu ve hala izleriyle-isleriyle dolu olduğu bir yangın, baharla iyileşecekti. baharın ardından kavurucu yaz, gideceğini söylediğinde başka bir yangının "yabancı" habercisi...
"geri dönelim,eskiden nasılsak öyle kalalım" denir mi,başka dilde başka bir duyuşla?
gemilerle mi geldi gerçekten yoksa gemiler hep oralardan gelirdi diye mi inanıverdi? o bunu "ben seni görmüştüm" diyenin sesinde ıslık gibi duyduğunda anlayamazdı. konuştular çok susarak,çok anlatarak..yalansız en güzel,en tuhaf şeydi bölüştükleri.doğruluk cesaret isteyen bir kapıydı aralarında.aynı mevsim, aynı sözcükler başka dilde...
açık pencereden yaz sıcağına paralel kesikler atan rüzgar sokulduğunda, ay'la sevişen bir kadın, yolculuğundan korkan bir adam, artık yazgısına razı gelmekten esrimiş bir başka kadın konuşuyordu.üç ayrı dilde.aynı cümlelerle. gemiler gitmeye başlıyordu.liman limandı.ortak kelime bulundu.gidilecek ve döngü kendine benzeyecekti.oysa..ama...cümlede yersizdi.herkesin bildiği cümlelerden sakınılmalıydı...
-sen giderken ben ağlamayacağım..
-ben giderken arkama bakmayacağım.
sözler verildi..gülümsetecek tek yalandı bu aralarında.acıyı enine bölen...
"evden çok çok uzakta annesiz çocuklardı"annesine doğru yola çıkacaktı.ardından uyanan son kadına.zaman geri sayımda,boğuk seslerle dokunuyordu saçlarına.kokular karıştı, sözler verilmedi bir daha.ışığa tutulunca mor renkte ışıyan bir cam,elini sıcak tutsun; saçları öylece son anda iliştirilmiş bir heykelcik onca anıyı hep akılda bıraksın diye alelacele tıkıştırıldı çantaya.o büyülü dans,acı veren son görüntüye evrildi.birileri daha vardı.gözdeki yaş,sesteki çatlamayı örtpas edecek dostlar girdi araya.artık geceyarısı sokakları, yepyeni hayatlar,esrimenin binlerce yolu geri dönüş yolunu hatırlatmak üzere yola serpilenden ibaretti.
acıyarak denize karşı dans eden adamlar, yabancı akrabalıkla yasa eşlik ettiler..tuhaf sözler kaldı,okunmasız el yazıları sayfalardan taşan...
bir kadın uyandı o sabah.rüzgar yaza yenik düşmüş, kış hesaplaşmasını beklemek üzere gemileri sayıyordu.mavisi belirgin bayraklı olanlara fısıldıyordu.

başka dilde,kimselerin anlamayacağı hikayeler kaldı gölgeler gibi,ayakizleri kadar.
yağmurlar başladı sonunda.kış çığlık çığlığa soludu üç kere.şarkılar geceyi sımsıkı tuttu hatırda. boğazın ışıklarına acıyla son kez bakmak ne demekti.gitmek peki..giderken kalanı yolcu etmenin hangi cümlede yeri olabilirdi?

düş zaman peşime

düş zaman peşime
sadece ikisi kaldı hayatta.bu fotoğraftan kalan;soluk almayı beceren iki kişi.diğerlerinin terkine inat,yaşamda direten iki kişi.hangileri ölüme bakıyor...hangileri hayatta diretiyor...hangileri yas bıraktı hangileri acı parçalarını süpürür hala...

her şey

her şey
onlarsız yaşanmıyor...sanal beyinlilere,sokakarası uyuşuklarına,vakitsiz yığınlara inat hem de

zaman ki sonsuzdur

zaman ki sonsuzdur
yaşamım boyunca içimi kemirttiniz.evlerinizle.okullarınızla.iş yerlerinizle.özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. ölmek istedim dirilttiniz.YAZI YAZMAK İSTEDİM AÇ KALIRSIN DEDİNİZ.aç kalmayı denedim serum verdiniz.DELİRDİM.Kafama elektrik verdiniz.ben bütün bunların dışındayım.

sylvia plath çizgisi

sylvia plath çizgisi
kalbimin sızısı...hiçbir şeye benzemeyen.herkesten kıskanır gibi sevdiğim...

tezer&deniz

tezer&deniz

tomris uyar...inceliklim,açık sözlüm,erken yitenim

tomris uyar...inceliklim,açık sözlüm,erken yitenim
Yoz bir toplum düzeninde yaşamaktan usanıp yaşamlarına son verenlere, üstlerine gaz döküp kendini yakanlara, hasta gözüyle bakıyoruz. Onları ruh hastası saymakla, insanın insanca yaşamak hakkına, insan olarak yaşayamıyorsa, yaşamı dışlama hakkına tepeden bakıyoruz. İnsan yaşadığı toplumdan utanç duyduğu için pekala canına kıyabilir, inanıyorum buna. Böyle önemli bir kararın arifesinde, öteki kararlardaki bocalamalara da yer yoktur üstelik: kaldırım kirlense de olur, banyo kanlansa da, çocuklar korksa da, dostlar üzülse de. Bu tür incelikler, kaygılar çok geride kalmıştır.

deniz bilgin

deniz bilgin
sessizce yittin; sesini duyan????

FURÛĞ-İ FERRUHZÂD

FURÛĞ-İ FERRUHZÂD
"Tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir seni kendinde tekrarlayarak çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek" ne çok var yitenlerden..ne de güzeldin.ne büyük sözleri fısıldadın gecenin kulağına.duymamanın hazzına kapılmış lal kalabalıklar arasında elbet var ışığını koklaya koklaya izinden gelen birileri

.....

.....

ZELDA NİLGÜN MARMARA nil'de gün ansızın battı.k.İ

ZELDA NİLGÜN MARMARA nil'de gün ansızın battı.k.İ
ey iki adımlık yer küre!senin bütün arkabahçelerini gördüm ben

selçuk baran

selçuk baran
haziran'dır,Arjantin tangoları'dır..kimselerin adını zikretmeyip hayata küstürdüğü sözcüklerin en güzel ustasıdır.erken çekip gidenlerdendir.az kaldı bitiyor derken bir bir önünde ölüm penceresi açılmıştır..sevdiğimiz ne kaldı...kim ellerimizi tutacak korkudan buz kestiğinde.kitapları basılmaz,sahaflar o "adam"ı tanımıyorum der...kim, peki kimin vicdanı sızlar?

Die Verwandlung